Prof. Sabit Kalfagil sorularınızı yanıtlıyor – 3

Prof. Sabit Kalfagil'in ilk iki bölümü yayınlanan köşesinin üçüncü ve son bölümü...

Yaratıcılık ve Eğitim
Prof. Sabit Kalfagil sorularınızı yanıtlıyor
Fotoğraf Ustalarının Sırları

– Son Bölüm –

2017 Mayıs ayında kaybettiğimiz değerli hocamız, yazarımız Prof. Sabit Kalfagil’in sizlerden gelen soruları yanıtladığı köşesinde ilk iki bölümü daha önce yayınlamıştık. Yazıları aşağıdaki linklerde okuyabilirsiniz:

1.Bölüm

2.Bölüm

134. sayımızda Fotoğraf Dergisi’nde yayınlanan üçüncü ve son bölümü ise web sitemizde paylaşmadığımızı fark ettik. Hocamızın sağlık sorunları baş gösterip hastaneye yatmadan önce yanıtladığı köşesinin son bölümünü de aşağıda bulabilirsiniz.

skgrs3 - Prof. Sabit Kalfagil sorularınızı yanıtlıyor - 3

İsmet Danyeli – Fotoğraf sergilerinin fotoğrafçı için bir yük haline dönüştüğünü düşünüyorum. Sergi açılışları dışında çok nadir ziyaretçi buluyor. Bir süre sonra fotoğraflar birikiyor, onca emek, zaman ve para harcanarak üretilen fotoğraflar bir çöp yığınına dönüşüyor, zaten fotoğrafların nadiren alıcı bulduğu bir dijital çağdayız, bir fotoğrafın internet ortamında er ya da geç görünmeme ihtimali bile yok. Bu konuda sizin de düşüncenizi öğrenmek isterim.

Sabit Kalfagil – Düşüncem sorudaki ifadenizle bire bir örtüşüyor. Sanat tarihinin geçmişinde boşa gitmiş sanat üretimi yok gibidir. Çünkü sanat zanaat zemininde yeşerir. Ortaçağda Fransız İhtilaline kadar sanat ürünleri ya kilise ya da saray için üretilirdi. Sipariş üzerine yapılırdı. Peşin üretim Fransız İhtilalinden sonra burjuvazi için yapıldı ve sergiler galeriler böylece başladı. Sanatçının ürettikleri mutlaka elinden alınmalıdır. Yoksa köylümüzün dediği gibi sağılmayan ineğin memeleri kurur. İneğin sağılması için süt içen birilerinin olması gerekir. Başlangıçta cahil olan burjuvazi zaman içinde eğitim aldı. Sanat bir ihtiyaç haline geldi. Sanatın bir ihtiyaç olmadığı toplumlarda devlet halkın gelişimine yardım eder. Müzeler, galeriler kurar ve sanatçıyı kendisi besler. Eğer bu yeterince olmuyorsa ürettiği elinde kalan sanatçı aç kalır ve yoldan çıkar.

* * *

Solmaz Mercan – Türkiye’de fotoğrafçılığın özellikle de kadın fotoğrafçıların çoğalması için neler yapılabilir?

SK – Türkiye henüz mevcut fotoğrafçıların bile ürettiklerini kullanamıyor. Çoğalma bir ihtiyaç sonucu akla gelebilir. Kadın fotoğrafçılar başka türden bir fotoğraf mı üretecekler ki onlar adına pozitif bir ayrımcılık istiyorsunuz.

* * *

Anıl Bayrak – İyi fotoğrafa ulaşma noktasında örnek alma ve taklit etme, bu iki unsurun arasındaki fark nedir?

SK – Örnek alma davranış ve tutum benzerliğini getirir. Kopyacılık sayılmaz. Taklit etme ürün benzerliğini yani kopyacılığı getirir.

* * *

Güler Şenyurt – Bir fotoğraf karesinde sadece natürmort olması yeterli mi? Yoksa sizce mutlaka içine ruh katan bir canlı olmalı mı?

SK – Fotoğraf karesinde canlı objelerin görüntüleri soluk almazlar. Soluk alan fotoğrafları görürseniz oradaki ruh objenin değil fotoğrafçının ruhudur.

* * *

Feyzullah Nihaiözbey – Fotoğraf ustaları arasında Photoshop kullananlar ve kullanmayanlar olarak iki ayrı görüş olduğunu görüyoruz. Tüm fotoğraf severler arasında oluşmuş olan bu ayrılığı ortadan kaldırarak, onları birleştirerek Türk fotoğrafına katkı sağlayacak bir şey demeniz mümkün müdür?

SK – Fotoğrafın tüm problemlerini çekimde halletmek, yani bir aşamada objeyi hayal ettiğimiz sona dönüştürmek eli öpülesi bir performanstır. Ancak sonradan yapılan müdahaleleri bir önyargı ile kendimize yasaklayarak fotoğrafın olabileceğinden azına razı olmak bir tür tutuculuktur. Photoshop ile kast ettiğiniz fotoğrafı bir ham madde sayarak ondan gerçek dışı bir resim elde etmek ise bu fotoğraf dışı bir müdahaledir. Yok, fotoğrafın sadece niteliklerini iyileştirerek etkinliğini artırmaksa kendimizi bundan mahrum etmeyi benimsemek yanlış olur. Bulunabilecek orta yol belki de Photoshop’un ölçüsünü belirlemek sayılabilir.

* * *

Elif Baştürk – Ülkemizdeki aydın ve entelektüel insanların birçok değerli çalışmaları ve başarıları var. Siz de bu değerlerimizden birisiniz. Sorum, bu çalışmaların halka, topluma yeterince etki edememesinin nedeni nedir?’

SK – Görüşünüze katılıyorum. Türkiye entelektüellerin düzeyini yaşam kalitemize yansıtamıyor. Bunun iki ayrı uçtan gelen iki nedeni var. Birincisi entelektüeller halktan kopuk olmakta sakınca görmüyorlar. İkincisi ise sokağın sloganı “okul başkadır, hayat başkadır” şeklinde…

* * *

Muhsin Atak – Bir fotoğrafın anı fotoğrafı olmaktan çıkıp eser olarak sunulabilmesinin ölçütü var mıdır?

SK – Fotoğraf bakın ben ne gördüm demektir. Fotoğrafa bakanlar “iyi de bana ne!” diyorlarsa bu sizin aradığınız yanıt değildir. Çünkü fotoğraf başkaları için çekilir. Ona eser denilebilmesinin ön şartı o görüntünün başkalarına ya önemli bir şey göstermesi ya da bir duygu yoğunluğu aktarıyor olmasıdır. Bir başka koşulda onun görsel sanatların değerlerini içeriyor olmasıdır.

* * *

Nart Ateş – Kısaca kadrajda dikkat edilmesi gereken ipuçlarını verebilir misiniz?

SK – Fotoğrafa çıkarımsal yoldan bakılır. Anlatım için gerekli olmayan her şey çerçeve dışına atılmalıdır. Çerçevenin içinde etkiyi maksimuma çıkaracak şekilde düzenlenmelidir.

* * *

Turan Kaya –  Benim üç tane sorum olacak. Akademik eğitimlerde teknik ve kompozisyon konularında belli kıstaslar istisnalar haricinde kati kural olarak öğretilir. Ancak günümüzde farklı metotların da trend haline dönüştüğünü görmekteyiz. Bu noktada bilhassa fotoğraf sanatında kuralcı eğitim metodu hakkında ne düşünüyorsunuz?
İkinci sorum şu: Dijital teknolojide amatör fotoğrafçı bir konu hakkında yüzlerce fotoğraf çekip sonrasında bilgisayar başında beğenmediklerini silmekte. Ancak analog teknolojide fotoğraf sınırı 24 ile 36 arasında değiştiği için fotoğrafçı daha tasarruflu davranmak durumunda kalıyor. Bu noktada fotoğrafa yeni başlayanların doğru fotoğrafı çekmeyi öğrenmek için ilk başta analog makineyi tecrübe etmelerini önerir misiniz?
Son sorum ise: Ticari kaygı ile talep doğrultusunda çekilen fotoğrafları sanat fotoğrafı olarak görebilir miyiz?

SK – Adına kural dediğiniz ilkeler kimsenin buyruğu değildir. Binlerce yıllık birikimden ortaya çıkan görsel tercihlerin genellemesi kural gibi algılanmaktadır. Bunlar deneylerin sonucudur ki biz bu yoldan kolayca başarıya ulaşırız. Bunlar bizi aptalca deneyimler yapmaktan kurtarır. Sanat tarihine bakınca görürüz ki uygarlık tarihinin eski dönemlerinde bazı duyarlı kişiler diğer insanlara çıkarsızca bir şeyler söylediler ve gösterdiler. Daha sonra bunlarla bir alışkanlık doğdu. Öteki insanlar bir bedel karşılığı bu hizmeti satın almak istediler. Ortaçağda ve Fransız İhtilaline kadar bu sektör halk adına kilise be sarayca beslendi. Bunu biliyoruz. Fransız İhtilalinden sonra bu ödeme burjuvazi tarafından yapıldı. Modernist görüşe göre sanatın işlevselliği esas olduğu için günlük hayatta yer alabilen sanatlar kolayca karşılık buldu. Diğerleri halk adına devletçe beslendi. Ama her durumda sanat başkalarına bir şey söyledi. Günümüzde sanatın objesi sanatçının kendisi olmaya başladı. Tüketim ekonomisi bunca malı satabilmek için kişiyi pohpohlayarak evrenin merkezine oturttu. Siz azizsiniz, gönlünüz ne istiyorsa doğrudur dedi. Birdenbire örneğin fotoğrafın objesi diğer objeler değil de sizsiniz, çünkü siz önemlisiniz dedi. Bunun sonucu selfie’dir! Böyle bir durumda neredeyse bütün insanların akıllı telefonlarıyla selfie çekmesi dururken doğru fotoğraftan bahsedilmesi rahatsızlık verir oldu. Bunun adına siz sanatın yeni trendi diyebilirsiniz.

Başlangıçta film kullanılmasının eğitici bir yönü olduğu doğrudur. Ama daha ne kadar film bulup bunları yıkamak mümkün olabilir. Bu yüzden bu yolu gerçekçi bulmuyorum.

Mimarlık için bildiğim bir özdeyiş vardır. İyi bina sadece iyi mimarla değil, aynı zamanda iyi mal sahibi ile yapılır. Eğer fotoğrafı isteyen kişi veya kuruluş yeterince düzeyli ise ticari amaçla çekilen bir fotoğrafın sanat ürünü olması mümkündür.

* * *

Şule Fatma Demir – İçinde duygu barındırmayan sadece tekniği, kadrajı, ışığı ve kompozisyonu iyi dengelenmiş fotoğraf mı? Yoksa bakınca insanı yüreğinden etkileyen bir fotoğraf mı sizce iyidir? Örneğin geçen gün sosyal medyada 15 yaşında Rize’li bir çocuğun çektiği fotoğraf… Yeni doğum yapan keçilerini kız kardeşi, oğlağı da köpekleri taşıyordu. Milyonlarca insanın içini ısıtan bir fotoğraftı. Elbette her ikisi de olsa iyi de. Siz hangisini tercih edersiniz? Sizin için iyi fotoğraf hangisidir?

SK – Elbette her ikisi, birini seçemem. Öte yandan fotoğrafın duygu yükü derken eğer o sahneyi yerinde izleyen sanatçının hissettiklerini kastediyorsanız bu hiç kimsenin umurunda değildir. Önemli olan fotoğrafa bakan başkalarının hissedecekleridir. O yüzden diyorum ki fotoğraflarınıza en erken 6 ay sonra bakarak gerçek değerlendirmeyi yapabilirsiniz.

* * *

Murat Koçak – Türkiye’de düzenlenen fotoğraf yarışmalarını takip etmekte ve zaman zaman katılmaktayım. Fotoğraf yarışması avcılığı şeklinde değil de elimde konuya uygun ne varsa gönderirim genelde… İyi bir fotoğrafçı olduğumu düşünmüyorum şimdilik, fakat bu sanat dalına aşığım diyebilirim. Sorunum ve sizin düşüncelerinizi merak ettiğim konu da fotoğraf yarışmalarıdır. Son zamanlarda düzenlenen fotoğraf yarışmalarının sonuçlarını bilmiyorum takip ediyor musunuz, ama gözlemlediğim kadarıyla gittikte kötüleşiyor. Estetik ve konu ile alakasız fotoğrafların derece almasının son derece yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu fotoğraflar yayınlanıp sergilenerek halka ve fotoğraf severlere sunulmasını fotoğrafın gelişiminden çok gerilemesine sebebiyet verdiğini hissediyorum. Sanki yeni bir akım gibi doğan öylesine çekilmiş fotoğraf, dijital olarak çığırından çıkartılmış renkler ve gerçek üstü fotoğraf efektleri, konudan çok ayrı bir fotoğrafın derece alması, estetik kaygı güdülmemiş ama içinde hiç bir şey anlatmayan onlarca fotoğrafın derece alması rahatsız edip düşünmeye teşvik ediyor. Hatta bir yarışmanın “Seri Fotoğraf” kategorisinde “Seri Çekim” olarak algılanmış gibi (yolda yürüyen bir adamı arkadan 5 fotoğrafı çekilmiş) fotoğrafların olmasına sinirden çok gülmüştüm. İşin içinde ego, para ve al gülüm / ver gülüm gibi olaylar dönüyormuş gibi hissediyorum. Yurt dışındaki yarışma ve fotoğraf paylaşımlarının kalitesini gördükçe üzülüyorum. Sizin gibi fotoğrafın Türkiye’de gelişimine büyük katkı sağlamış ve öğretilmesine ön ayak olmuş önemli insanların bu konu hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum.

SK – Fotoğrafımızın amatör kesimi sadece ödüllerden besleniyor. Öte yandan yarışma sonuçları fotoğraf doğrularını yeni adaylara gösteren bir eğitici görev üstleniyor. Yazık ki değerlendirmelerinize katılmak zorundayım. Çoğunlukla birlikte katıldığımız bir grup jüri üyesi ile hiç sorunumuz olmuyor. Birbirimizi iknaya çalışmayız, konuşmayız. Sadece oylama yaparız ve finale kapalı oylarla gireriz. Yıllar yılı fotoğraf federasyonuna bu tür bir çalışma yöntemini bir yönerge ile ilan etmesini öneriyorum, henüz başaramadım. Ben de bazı jürilerde tartışma ve ikna yolunun tercih edildiğini duyuyorum. Bu benim benimsediğim bir yol değildir. Çünkü dilin kemiği yoktur. Asıl konumuz değil ama “seri fotoğraf” dediğimiz kategori hakkında görüşüm şudur: Fotoğraf iki boyutlu bir iz düşümdür, üçüncü boyutu yoktur. Dördüncü boyutu hiç yoktur. Zamansızdır, öykü anlatamaz. Zaman boyutu isteyen sinema kullanır. Bu yüzden fotoğraf dili ile sinema ayrıdır. Bazı üniversitelerde fotoğraf bölümünün bir de video eklentisi olması yanlıştır. Videonun yeri sinema bölümüdür. Fotoğraf bir öykü anlatmaz, bir durum gösterir, simgeseldir. Bu simge bize bazen bir öykü düşündürebilir. Öyküyü anlatmaya kalkmak haddini aşmaktır.

YORUMLAR

WORDPRESS: 0