Müzisyen bir çevrenin içinde olmanın avantajı ile konser fotoğrafları çekmeye başlayan Seda Açıkoğlu, Nikon Marka Elçileri röportaj dizimizin bu ay ki konuğu…
Müzisyen bir çevrenin içinde olmanın avantajı ile konser fotoğrafları çekmeye başlayan Seda Açıkoğlu, Nikon Marka Elçileri röportaj dizimizin bu ay ki konuğu…
* Fotoğraf alanında bir eğitim aldınız mı?
Fotoğraf eğitimi benim için teknik detaylar dışında kendi görsel hafızama biraz daha derinlemesine keşif amacıyla başladı. Her zaman müzisyen bir çevrenin içindeydim. Bir yandan sevdiğim müziklerin zihnime kazınan canlı performanslarını sahnede yakından izlemek için kovaladığım konserler, bir yandan müzisyen arkadaşlar, tanıdık mekânlar derken kendimi konser fotoğrafları çekerken bulmuştum. Aslında çok da planlı bir durum değildi bu. Elimde yeterli olmayan bir kamera ve hatta sabit bir lensle bir şekilde sahne üstünden arkasına, öncesinden sonrasına, seyircilerin arasından, konser bitene kadar en etkili her ânın peşinde koşmaya başladım.
* Konserlerde çok farklı ve çoğu kontrol edilemeyen ışıklar bulunuyor. Işık konusunu nasıl hallediyorsunuz? Kendinize özgü bir çözümünüz var mı?
Işık fotoğrafın olmazsa olmazı evet ama en iyi ışık koşullarının size en etkili fotoğrafı getireceği gibi bir denklem de yok maalesef. Bazen zor dediğimiz ve sürekli değişen ışık şartlarında, daracık alanlarda, kalabalığın arasında sıkışıp unutamayacağınız fotoğraflar elde edebilirsiniz. Bazen de en fiyakalı mekânlarda sahne önünde rahat rahat çalışırken işin ruhunu ıskalayabilir, uzaktaki müzisyene tele objektifinizle yaklaşabilir ama yakınlaşmaya çalışırken de işin ucunu kaçırabilirsiniz.
* Çekim öncesinde nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?
Çekim öncesinde mutlaka bir hazırlık yapıyorum. Defalarca çekim yaptığım yerler, müzisyenler de olsa önceden gidip sahne yerleşimlerine göre çekim planlarıma bakıyorum. Müdahale edebileceğim bir durum varsa naçizane fikirlerimi iletiyorum. Piyanonun yerini tabii ki de değiştirmem zor ama mesela nota sehpalarını biraz daha yan tarafa almalarını rica ediyorum. Her müzik tarzının atmosferi farklı, dinleyicisi, ritüelleri, mutlaka çalacakları şarkılara göz atıyorum, en popüler olanlarını bekliyorum ki seyirciyle iletişim önemli, sahne önünde özel bir çekim alanı yoksa saatler öncesinden gidip en öne çadır kuruyorum, akustik bir konserse hangi parçada çekim sesinin rahatsız etmeyeceğine bakıyorum, limitli bir konserse kaç şarkı izin verileceğini öğreniyor, devamında ise nasıl kaçak fotoğraf çekerimin hesaplarını yapıyorum. Ön araştırma şart.
* Çekim yaparken sahnedeki kişiyle iletişim kurduğunuz oluyor mu?
Sahnedeki müzisyen çoğunlukla fotoğrafçının farkındadır, iletişim hâlinde olur ya da olmaz ama hep güzel fotoğraflarının olmasını ister. Sizi unuttuğu anda ise iyi fotoğraflar gelir.
* Çoğu insan sevdiği bir sanatçının konserine gittiğinde elindeki cep telefonu ile fotoğraf ve video kaydetmeden duramıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz. Sizce bu yapılanın bir mantığı var mı?
Dijital teknoloji hızlı bir ivmeyle sürekli değişiyor, bunun sonucunda seyircilerin konserde fotoğraf veya video çekme heyecanına çok da olumsuz bakamıyorum. Kendini iyi hissettiren, etkileyen birini hayranlıkla dinlemek, bu anı unutmamak ve paylaşmak için cebindeki küçücük cep telefonlarına bunu kaydetmek çok insani bir his. Neden çekim yapmasınlar ki? Tabii tüm konseri o ufacık ekranın arkasından izlemelerini anlamak güç, biraz da o ânâ bırakmak lazım kendini, “telefonların hafızası silinebilir, ama dinlediğin müziğin ve keyfin anısı uzunca bir süre kalacaktır” klişesini şuracıkta hatırlatayım.
* Açtığınız sergilerden biraz bahseder misiniz?
Konser fotoğraflarından oluşan ve ağırlıklı olarak bizden tanıdık müzisyenlerin yer aldığı iki sergim oldu. "Sahnede" sergisi bir seriyi amaçlıyordu aslında uzun süredir çektiğim, sahnede büyüyen, değişen, yaş alan, farklı boyutlara geçen bir nevi fotoğraflı sahne tarihiydi. Devamı gelecek, yenileri için biraz daha fotoğraf biriktiriyorum.
* Nikon makinelerle ilk tanışmanızı hatırlıyor musunuz? Şu anda hangi modeli kullanıyorsunuz?
Dijitale geçmeden önce farklı markaların makinelerini kullandım. İlk Nikon makinem F100 oldu, hâlâ da kullanırım. Gövde tasarımı olarak dijital modellere benzediği için geçiş sırasında çok zorlanmadım, ilk dijital makinem D80’di. Uzun bir süredir de D700 ve D800 kullanmaktayım.
Dijital medya görsel olarak oldukça renkli ve çok daha önemli hâle geldi ama izleyicinin görselde kalma süresi kısaldı. Eskiden bir kitap, dergi veya duvardaki fotoğrafa dakikalarca bakarken şimdi bir parmak geçişiyle çok hızlı akıyor her şey. Nicelikle nitelik arasındaki makas açıldı. Güzel fotoğraflar arttı, güzel fotoğrafı arayışlar arttı ancak etkili olup olmadıkları tartışılıyor ve kirlilikten bahsediyor herkes. Hızlıca tüketilen bu yoğun görsel dünyanın olumsuzlukları olduğu kadar kuşaklar sonra iyi bir mirasa vesile olabilme ihtimali de var, tam olarak bilemiyorum, bunu konuşmak için henüz çok yeniyiz ama yine de güzelden ziyade ruhu kalıcı olanın peşinden koşmak her daim geçerli olacak sanırım.
YORUMLAR